Giresunlu Şükrü ÇOBAN Hoca’nın dört yazılık serisinin ilk yazısını yayınlıyoruz. Bu seride geçmiş yıllarda toplumun Çepniliğe bakış açısını, bir bireyin Çepnilik ile yeniden nasıl tanıştığını, toplumun Çepni ailesinin fertleri olduğunu nasıl yeniden hatırladığını göreceksiniz.
1.Yazı:
Şükrü ÇOBAN
“Çepni ne bilir bayramı,
Zır zır içer ayranı!”
Mustafa(Öğretmen) Çakır
Zaman zaman yerel tarihle ilgili yazılar yazdığım için, bazıları benim tarihçi, olduğumu sanır. Tarihçi değilim.
Tarihle ilgili temel bilgim, İlkokul ve orta okuldaki bilgiler.
Daha sonra okuduğum öğretmen okulu ve Eğitim Enstitüsüde gördüğüm Devrim Tarihi derslerini saymıyorum.
Çünkü; bu dersleri, derse giren öğretmenler(Rahmetlik Müzeyyen Aşıkoğlu öğretmenim hariç) de öğrenciler de yeterince ciddiye almıyordu…
Seçmeli ders kadar da değeri yoktu desem yanlış olmaz.
Bir gün fırsat bulursam, bu konuyu da yazabilirim.
Bu girişi yaptıktan sonra gelelim konumuza.
Konumuz: Çepni ve Çepnilik.
Duyduklarımdan, yaşadıklarımdan ve okuduklarımdan geriye kalanları kendime göre değerlendirip yazacağım.
Yazılanları siz de herhalde ona göre okuyup değerlendirirseniz.
1980 öncesinde Alevilik, Sünnilik, Çepnilik gibi kavramları bilmezdik, bilsek de fazla üzerinde durmazdık.
Çepnilik hakkındaki tek bildiğim, Ekinciler(Alucra ralılark)’in bizi Çepni olarak adlandırmasıydı.
Nedenini ise, ne biliyor ne de soruyordum.
1982 yılında Alucra’nın Karabörk Köyü İlkokulu’na atanınca, yaşlı köylülerin benden söz ederken, ısrarla Çepni demeleri dikkatimi çekti.
Sorduğumda, biz Ceniklilere Çepni deriz, diyorlardı…
Bu durum, yanımdaki Balıkesir’li öğretmenin babasının da dikkatini çekmişti, siz gerçekten Çepni misiniz, diye, sordu.
Öyle diyorlar, deyince, benimle eskisi gibi konuşmaz oldu.
Bu soğukluğun nedenini sorunca da, bizde Çepniler makbul görülmezler, dedi…
Neden makbul sayılmazlar, deyince, Kızılbaş bilinirler, dedi.
Şok olmuştum.
Bunun üzerine, köyün muhtarına, bize Çepni derken, Kızılbaş mı, demek istiyorsunuz, diye sordum.
Hayır, dedi, ne Kızılbaşı, Çepniler de bizim gibi Müslüman’dır…
Alucra’dan görevli öğretmen arkadaşlar vardı.
Bir kaçı da Alevi’ymiş, onlara sorunca, Çepnilerin büyük çoğunluğunun Alevi olduğunu, öğrendim.
Giresun Çepnileri ise, Kızılbaş değilmiş.
Ağır ağır da olsa, bu konuda birşeyler öğreniyordum…
Bir ara beni, geçici görevle Çamoluk’un Koçak Köyü’ne gönderdiler…
Sivas sınırında bir köydü…
Az çok tanıştıktan sonra, köyün muhtarı Mehmet Öztürk, başından geçen bir olayı anlattı.
Bir yaz mevsiminde hanımıyla birlikte Kazıkbeline gitmişler.
Pazarda gezerken, yolları et pişirilen tarafa düşmüş.
Izgarada pişirilen etleri gören hamımının canı et çekmiş.
Muhtarın et yaptıracak kadar parası yokmuş.
Hanımını ikna etmek için, hanım bunlar Çepni, bunların kestiği yenmez, demiş.
Bunu duyan hanımı, tamam muhtar, biz en iyisi yine üzüm ekmek yiyelim, demiş.
Bu öyküyü duyunca, muhtar size göre, Çepniler Kızılbaş mı, diye sordum.
Biz öyle bilmiyoruz ama Kızılbaş diyenler de var, dedi…
Ben de fazla üstelemedim.
Tatile gelince konuyu ufak ufak araştırmaya başladım.
Eynesil’de insanlar Çepnilik hakkında fazla birşey bilmiyordu.
İbrahim Bodur öğretmenim de sağdı.
Konuyu ona açtığımda, Eynesil’de küçük bir ailenin dışında Çepni(Alevi) yok, dedi…
Aradan geçen yıllar içinde İbrahim öğretmenimin verdiği bilgilerin doğru olmadığını gördüm.
Anladığım kadarıyla, bu konuda o da fazla birşey bilmiyordu.
Yazının devamını bekliyoruz selamlar ordudan
https://cepniboyu.com/cepnilik-ile-yeniden-tanisiyorum-yazi-serisi-2/ buyrun ?