Yazı Serisi 2
AMAZONLAR
Abdulkadir OĞUZSOYLU
Romalı Vergilius Maro,Anadolu kökenli yazarlardan Amasyalı Strabon, Bodrumlu Heredot,Troyu anlatan İlyada şairi Homeros, Hipokrat Amazonlar bahsinde bunların başkenti olan Termeden ve yaşayışlarından önemle bahsetmişlerdir. Bugün Anadolu’da Türk üniversitelerinin yaptığı pekçok kazıda ya da yol çalışması sırasında tesadüfen bulunan kalıntılar Amazonların İskit Türkleri olduğunu ve Anadolu’da; batılıların dediği gibi İskitlerin 28 yıl değil aksine yüzlerce sene hüküm sürdüğünü ortaya çıkarmaktadır.
İskitler öncül ve ardıllarıyla yüzlerce yıl Anadolu’da hüküm sürmüşlerdir.Atlı göçebe Saka-İskitlerin Doğu Anadoluya yerleşmeleri MÖ 680 yıllarında başlamıştır.Onlardan önce de Anadoluda yine İskitlerin öncülü olan Kimmerler yerleşmiştir.Bugünkü Kırmanç aşiretleri tarihi olaylardan az etkilenmiş olan sarp yörelerdeki Saka-İskit Türklerinin torunlarıdır.[1] 572 tarihinde İran Sasani hükümdarı meşhur Hüsrev Anuşirvan ile Bizans ordusu Malatya ovasında karşılaştıklarında burada Saka Türklerinin olduğuna dair bilgiler verilmektedir.[2](bkz. Bilge Umar,A’dan Z’ye Tarih Ans.İnkılap,Syf 45) Hakkari balbalları,Artvin, Kars Kaya Yazıtları, Ordu Mesudiye Esatlı Yazıtları,Terme Ambartepe Yazıtı bunların ilk akla gelen örneklerdir.Yine Termenin yükseklerinde Canik dağlarının zirvesinde bulunan Garpu kalede ve Ünye’de yol çalışması esnasında bundan İskit dönemi balbal İskit Amazon Türklerinin Anadolu’da kalan hatıralarından bazılarıdır. Batılıların köklerini Etrüsklere dayandırmak için yaptıkları çalışmaların ucu önce Troya çıkmış, onların da Türk kökenli olmasının ortaya çıkması neticesinde yapılan araştırmalar sessiz sedasız geçiştirilmeye çalışılmıştır.
Dardan bölgesi Menderes’ten kuzeye Çanakkale boğazına kadar yayılan bir alanı kapsıyordu. Bu alanda Dardanoğullarının,Dardan soyundan gelenlerin kurduğu Troy,Assos,Kaz Dağları eteğinde Antrantos,Efes gibi yerleşimler Amazon-İskit Türklerinin kurduğu şehirlerdir.
Eski Mısır kaynaklarında Turşa denilen Truvalılar, Latincede Turkski denilen Etrüksler, Sankrit ve İran dillerindeyse Turuşka adıyla bilinen Türkler aynı ulustur.[3]
Amazonlar Yunanların bahsettiği gibi sadece kadınlardan oluşan bir kavim değildir.10 yıl süren bir kuşatmayla gelen Yunan işgalini ve koloniciliğini haklı göstermek,eski Türkleri ötekileştirmek,Yunanların rakiplerini canavar ve zalimce göstererek onlara karşı verdikleri mücadeleyi kutsallaştırmak amacıyla Amazon adı işgalci,istilacı Akha Helen kolonicilerin taktığı bir addır.Anlattıkları sözde zalim ve insan dışı, ucube özelliklere sahip barbar Türklerle karşı “hanım hanımcık, yufka yürekli , filozof meşrep çiçek çocukların mücadelesini haklı göstermek için bir nevi mağduriyet yaratarak kahramanlık destanı oluşturmaya çalışmışlar o sebeple, aslı astarı olmayan söylentilerle gayri insani ve ahlaki iftiralar üretmişlerdir.Oysaki Amazonlar eskiçağ yazarlarının ayrıntılı tafsilatı haricinde günümüzde de Amerikalı Davis Kimbal’dan,Taner Tarhana,Adrienne Mayor’dan Ekrem Memiş’e arkeolojik,cografik ve genetik olarak Türktür.
Hristiyan-Latin edebiyatı umumi insan tipinden büsbütün başka şekiller altında bu muhayyel tipe “yamyamlık”,”canavarlık” vs gibi bütün çirkin sıfatları birden izafe ediyor ve bu mütemadi telkinlerin tesiri altında kalmış birçok garp seyyahları,şarka gelip Türkleri kendi gözleriyle gördükten sonra bile yazdıkları seyahatnamelerde gözlerinden ziyade kulaklarına inanarak Türk ırkı hakkında gene o Yecüc ve Mecüc masallarını aynen kaydetmekle iktifa ediyorlardı.[4]
Esas tabiriyle Kimmer-İskit Türkleri olan Amazonlar,Anadoluyu mamur hale getirmek için bu toprakların dört yanında mücadele etmiş,Troy savaşından sonra batıya yapılan göçlerle Avrupa’ya Anadoluda kurdukları medeniyetten elde ettikleri birikimi taşımışlardır.Samsun Termeyi başkent olarak kullanan bu kitleden bugün Samsun Terme Ambartepe ve Salıpazarı Garpu Kalede, Balıkesir Edremitte, Şanlıurfa Haliliyede, İzmir Selçuk Efes’te,Çanakkale Troya ve Assosta, Aydın Koçarlı’da, Ordu Ünye ve Mesudiyede kalıntıları bulunmaktadır.
ORTAK DİL
Bugün batılılar kendi dillerinin Hint Avrupa kökünden geldiğini ispatlamak için üç-dört sözcüğü yeterli görmektedir. Aynen arkoloji kazıları yabancı menşeli kurumlarca desteklendiğinde buluntular Türk tarihine çıkıyorsa nasıl ki o araştırma sonuçları gizleniyor ve gözardı edilmesi teşvik ediliyorsa dil araştırmalarında da benzer durum vardır. Osman Nedim Tuna ömrünü 1947’den 2001 yılında vefatına kadar Sümercenin Türkçe olduğunu ispatlamaya adamış ve 168 çift kelimenin Türkçe olduğunu delilleriyle dünya bilim camiasına ilan etmiştir.Lisanlar arası akrabalığın tesadüf olmaması için batılı dillerde üç-dört kelimeyi yeterli görenler, sistematik kural olarak iki dilin akrabalığı için en az sekiz kelimenin yeterli olacağını belirtmişlerdir. Osman Nedim Tuna buna Türkçe ile Sümercenin aynı kökten geldiğini ispatlamak için 168 kelime ile cevap vermiştir. Kendi açıklamasıyla “iki dil arasında 15 benzer çiftin tesadüfen ortaya çıkması ihtimali; uzunluğu dünyanın çevresine eşit bir mesafede 1/10 mm ne ifade ediyorsa, onu ifade eder.Bu sebeple birbiriyle hiç ilgisi bulunmayan dünya dillerinde tesadüfi kelime uygunlukları bir mucize kabilindendir ve örnekleri bir elin beş parmağını geçmez”demektedir.[5]
Türklerin en az MÖ 3500’lerde Türkiye’nin doğu bölgesinde bulunduğu tespit edilmiştir.Türk dilinin zamanımızdan 5500 yıl önce müstakil ve iki kollu bir dil olarak varlığı ispatlanmıştır.Türk dilinin yaşı en pinti hesaplara göre 8500 yıldır bugün yaşayan dünya dilleri arasında en eski yazılı belgelere sahip olan dil Türk dilidir.Bunlar çivi yazılı Sümer tabletlerindeki alıntı kelimelerdir.[6]
Genel kabül gören teamülün aksine fikir beyan eden Prof.Firudin Ağasıoğlu, Öntürklerin MÖ 4.bin yılda ilk türeyiş alanı,atayurdu olan Urmiye gölü çevresi ve Mezopotamyadan hem Orta Asya’ya hem de batıya göç ettiği ve Orta Asya’ya göç edenlerin bir süre sonra göç yollarını tekrar batıya çevirdiğini yazar.[7]
Şartamhari metinlerinin Hattuşa arşivinde ele geçirilen kopyasında geçen Türki Kralı İlşu Nail ifadesi çok önemlidir. MÖ 2180’de Akkad imparatoru Naram-Sin’in Anadoluya girdiği ve Hatti kralı Pampa önderliğinde Türki krallığı, Amurru,Armanu gibi şehir devletlerinin Akkadlara karşı savaş koalisyonu oluşturduğu yazılmaktadır Buda Türklerin Malazgirt zaferinden 4200 yıl öncesinde Anadoluyu yurt edindiklerini gösteren bir yazıttır.[8]
Sümer kaynaklarında Zagros dağlarında Hurrilerden oluşan güçlü bir konar göçer topluluklar krallığı olarak geçen Turukkular, bu bölgeden Hakkari’ye uzanan alanda ortaya çıkan en eski Türk tamgalarını izah edebileceğimiz veya bu tamgaların sahibi olan kavmin mirasçıları olarak adlandırabileceğimiz bir uygarlık olabilir.[9]
Henüz eski çağda Avrupa’yı medeniyetle tanıştıran çorak ve ıssız ovaları timar eden, Asya’nın yağız çocuklarına vahşi ya da barbar denmiyordu bu sıfat batılıların kalemerbapları ortaya çıktığında kullanılmaya başlandı .Eski çağda vahşi ve geri kalmış olan Roma’nın kendisiydi. Roma acizlik içinde mızraklı süvarilere teslim olmuştu .Gelecek nesillerin gözünde kendini aklamak için kalleşçe karaladılar bozkır çocuklarını.[10]
Benzer durum günümüzde ülkemizde de yaşanmakta; nasıl ki eski çağda yapılan kavimler göçünün batıya öğrettiği haniflik yani tek tanrı inancı, medeniyet ,asrileşme, bir bayrak altında toplanarak milletleşmenin Türkler vesilesiyle olduğu gözardı ediliyorsa bugün de ülkemizde göz ardı edilen tarihi hakikatler var.Yukarda da kısaca değinmeye çalıştığımız Amazonlar belli bir grup tarafından gayri Türk kabul edilmekte hatta Helen görünmektedir. Oysaki Amazonlar önceki paragraflarda da belirttiğimiz gibi aynen Hunların Avrupa’yı medenileştirmelerine rağmen barbar olarak adlandırıldıkları gibi yine Helenler tarafından Troya Savaşındaki kendi işgalci liklerini meşrulaştırmak için Anadolunun kolonileştirilip sömürge Helen şehirleri kurulmasını haklı göstermek için; tepegöz, canavar,göğsünü dağlayan sapkın kadınlar olarak gösterilmiştir.
Bu canavarlarla savaşta Yunanlı savaşçılar efsaneleştirilip kutsal kahramanlar haline getirilmiştir Yunanın bu kalem ve kelime oyununa aldanan muhafazakar bir kesim “gavur bunlar, sapık bunlar, bunlar bizim atalarımız olamaz diye tepki göstermektedirler. 1940’lı yıllarda Türk eğitim sisteminin tamamen batıya teslim edilmesi ile tarihine batılılarla aynı pencereden bakan kuşakların yetişmesiyle, kendi tarihlerini sadece anlatıldığı haliyle öğrenerek mazisine yabancılaştırılmış, kendi tarihini batının anlattığı haliyle kabul eden, utanılacak bir duruma düşeceğinden korkarak gerçekleri araştırmadan, kolaya kaçarak tarihini toptan inkar yoluna giden, sadece sınavdan geçmek için rakamları ezberleyen bir kitle meydana gelmiş,eski çağ Türk tarihini reddeden bir kesim ortaya çıkmıştır.
Batının anlattığı hikayeleri olduğu gibi kabul edersek, yarın Türklerin Ermenileri katlettiği, Arapları ve Balkanları sömürgeleştirdiği, Kürtleri,Rumları asimile ettiği palavralarına da inanılacaktır. Oysa hakikat bunun tam tersidir. Türkler Ermenileri katletmedi, Balkanlar ve Arapları sömürgeleştirmedi, Kürtleri ve Rumları asimile etmediği gibi Amazonlar da Helen,sapkın ve sadece kadınlardan oluşan göğsünü kesen kadınlardan müteşekkil bir kavim değildir.
ORTA ASYA’DAN YAPILAN GÖÇLER
Türkler nüfus yoğunluğunun artması,iklim şartların kötüleşmesi,mahsul yetersizliği,komşu kavimler ve Çin -Moğol baskısı gibi sebeplerle göç etmek zorunda kalmıştır.Türklerin göçebeliği amaçsız ve rastgele yapılmaz aksine her sene tekrarlanan, gidilecek arazinin belirli olduğu konar göçer göçebeliktir, yazın ortak mülkiyetin hakim olduğu yaylaklarda, kışın da ferdi mülkiyetin geçerli olduğu kışlaklarda yaşarlar.Asya steplerinde hayvanların yiyebileceği yaklaşık 7 tür bitki varken, bu sayı ılıman iklim kuşağına doğru gidildikçe iki binlere kadar çıkmaktadır.
Türklerin Orta Asyadan çıktıktan sonra izlediği en önemli göç yolu Hazer Denizi ve Karadeniz’in kuzeyinden geçen kuzey yolu ile İran’a doğru yapılan güney batı göç yoludur.Kuzeyden gidenlerin büyük kısmı Avrupa içlerine kadar giderek Kavimler Göçüne sebep olmuş,Avrupa halklarının bir araya gelerek milletleşmesine yol açmış, Batı Roma’nın yıkılışını hazırlayarak çağ açıp çağ kapatmıştır.Kuzeyden göç edenlerin bir kısmı da Tuna ve Trakya üzerinden Anadoluya gelmiştir.Güneyden gelenler ise Mezopotamya,Horasan ve Anadoluya göç etmiştir.Asya Hunları Kafkasya üzerinden Azerbaycan ve Anadoluya 395 ve 398 yılında iki sefer yapmıştır.395’te batıya göç eden Hunların bir kolu Erzurum üzerinden Karasu Fırat vadisi boyunca Malatya ve Çukurovaya kadar gelmişlerdir.466 yılında Avrupa Hunlarına bağlı Ağaçeri Türkleri Azerbaycan ve Doğu Anadoluya yerleşmişlerdir.575’den itibaren de Doğu Anadoluya gelen Sabir Türkleri Selçuklu fetihlerinden önce Anadoluya yerleşmiştir.[11]Bulgarlar 670’li yıllarda,Macarlar 830’dan sonra Peçenekler,Kumanlar ve Uzlar 9 ve 11. asırlarda bu yolu kullanan Türk topluluklarıdır.
Kuzey göç yolunun Türk kitlelerinin nüfuslarının azlığı sebebiyle zamanla Balkanlar ve Orta Avrupadaki medeniyetlerin etkisine girerek, Türklüklerini kaybettikleri halde, Maveraünnehir üzerinden İran ve Anadoluya güney yolu izleyerek göçenler hem Türklüklerinin korudular hem de bağımsız olarak yaşadılar.[12]
Bizans imparatorları İranlılara karşı kendilerini emniyet altına alabilmek için 6. ve 7. asırlarda Balkanlardan getirdikleri hristiyan Bulgar Türklerini Trabzon ve Rize taraflarına yerleştirdiler, daha sonra da Hazar,Peçenek ve Uz Türklerini Anadoluya iskan ettiler.Bunların hepsi hristiyan Türktü.Malazgirt zaferinden birkaç asır önce Türkler Anadoluyu Türkleştirme işine başlamışlardı.[13]Bunların büyük bir kısmı o dönemin hakim gruplarının tesiri altında Ermeni ve Rum cemaatine karışıp gitti.Müslüman Türkler Anadoluya geldiklerinde karşılarında hristiyan Türkleri gördüler,İslamiyetin dışında kalan Türkler milli hasletlerini kaybedip hristiyan unsurlar arasında eriyip gitmişti.[14]
EMEVİ VE ABBASİ DÖNEMİ
Türkler 8. ve 9. yüzyıllardan başlayarak İslam Devleti hizmetinde ve hilafet ordusu içinde “İlayı Kelimetullah yolunda,fisebilillah Biladür Ruma gaza ve cihat akınları yapmışlar,İslam devletinin Suguur ya da Avasım adı ile anılan Uc vilayetlerinde yaşamışlardır.Bu başlangıç devresinin ardından 11.yüzyılda Oğuz ve daha sonraları da Türkmen adıyla anılan Türk boy ve uluslarının Horasandan Anadoluya Asyadan boşanan bir sel gibi dalgalar halinde ,Selçuklu Sultanlarının sevk ve idaresinde ve Selçuklu orduları öncülüğünde Anadolu’yu fethederek bu ülkede yurt tutup,bu coğrafyayı kendilerine vatan yapmaları neticesinde Türkiye devleti teşekkül etmiştir.[15]Müslüman Oğuzlar Selçuklular idaresinde İslam ülkelerine ve Anadoluya doğru güneyden göç ederken,Şamani Peçenek,Uz(Oğuz) ve Kıpçak(Kumanlar) kuzey yol ile Balkanlara kadar ileriyordu.
Emevi ve Abbasi döneminde Bizans’a yönelik akınlar Türk kumandanlar ve Türklerden oluşan ordular marifetiyle gerçekleştiriliyordu.Doğu Anadoluda kurulan hudut vilayetlerine Türkler yerleştirilerek Bizans’a karşı sınır bölgesi güvenlik altına alınmaya çalışılıyor.Müslümanların Doğu Anadoludaki bu hareketine karşılık Bizans da Balkanlardan getirdiği Kuman, Peçenek ve Uz’lardan meydana getirdiği hristiyanlaşmış Türkleri Doğu Anadolu’ya yerleştirerek güç dengesi sağlamaya çalışıyordu.Anadoludaki çarpışma Hristiyan ve Müslüman Türkler arasında yaşanıyordu.Her iki halde de Anadolu’da Türk varlığı yerleşik hale geliyordu.Önce çatışan bu Türk boyları daha sonra karışıp kaynaşmışlardı.[16]
Bizans devrinde hristiyanlaşmış olduğu için Osmanlılık ideolojisinin yabancı bir gözle gördüğü bu hristiyan Türklerin adedi , bir kısmı “Karamanlı Rumlar” namı altında Anadoluda da pek çoktu.Yunanistan’a kaçan veya gönderilen Rumlar arasında uzun müddet Rum kilisesinin milliyetçi ve temsil edici müessir çalışmaları altında kalmış olmalarına rağmen, öz Türkçe ana lisanslarını,milli ananelerini,soyadlarını muhafaza etmiş bulunanlar ve hatta Türk soyundan gelmiş olduklarına dair şuur ve iddiaları olanlar da pek çoktu.Tarihi vesikalarda pek çok misaline tesadüf ettiğimiz halis Türk isimli hristiyanları da daha evvel Anadolu’ya geldikleri zaman hristiyanlığa girmiş Türkler olarak kabul edebiliriz.[17]
Sınır boylarına yerleştirilen Türkler çevrede bulunan “gazi “teşkilatlarıyla sıkı münasebet kurmuşlardı.Aynı zamanda ferdi ve dağıtılmış kölelerin aksine,buralara gruplar halinde yerleştirildikleri için kendi örf ve adetlerini koruyorlardı.[18] Toprağa bağlı olarak Bizans ya da Emevi-Abbasi yönetiminde yaşayan köylüler Türklere nazaran zor şartlarda yaşıyorlardı.Türkler ise, erkekler askeri vazifelerinin yanında kadın erkek atlı konar göçerliğin sağladığı yetenekleriyle hem tarım ve hayvancılık yaparak geçimlerini sağlıyor, hem de her an hareket halinde olmanın verdiği üstünlükle Bizans ve Arap tebaya nazaran rahat bir hayat sürüyorlardı.
Türk derviş-gazileri bir şehri,bir memleketi fetheder etmez derhal bir kısmı oraya yerleşiyor,kalan kısımsa daha ileriye doğru yürüyordu.Arkadan daima taze kuvvetler geldiği ve en ateşli kuvvet en ileriye sevk edildiği için bu yürüyüşün ardı kesilmiyordu.Bu taze kuvvetler Türk milletinin en müteşebbis tabakasının teşkil ettikleri ve yerlerini yurtlarını terk ederek “İlayı Kelimetullah “ aşkına gaza ve şehadet aradıkları için tarihteki mevkileri ,Amerikan pionnierlerinden(öncü) üstündür.[19]
Batılıların ekseriyeti asırlar boyunca Türkleri barbar ve medeniyeti yok eden ucube olarak tanımlarken,istisnai olarak Türklere hakkını iade edenlere de denk gelinmektedir.Paul Wittek “Türk istilasının herşeyi silip süpürmesi gibi bir durum yoktur.Fetihten sonra (1071)eski yer isimlerinin varlıklarını şaşırtıcı ölçüde koruması başlı başına fethedilen toprakların yerel kültürünün sonraki gelişmeler içinde önemli bir unsur olarak yerini koruduğunun kanıtıdır “demektedir.[20]
[1] Mehmet Dikici,Anadolu’da Türkler,Burak Yay,Syf 52
[2] Orhan Tuğrulca,Malatya Geçmişten Günümüze Şehrin Serüveni,Malatya BŞB,syf 156
[3] Cengiz Karaşarlı, Truvalılar ve Etrüksler Türktür, Kömen Yayınları,Syf 101
[4] İ.Hami Danişmend,Türklük meseleleri,İstanbul Kitabevi,syf 94
[5] Osman Nedim Tuna,Sümer ve Türk Dillerinin Tarihi İlgisi ile Türk Dilinin Yaşı Meselesi TDK,syf 38
[6] age,syf 48
[7] Tamer Sağcan,Kavimlerin Kayıp Tarihi,Tün Kitap,syf 101
[8] age,syf 174
[9] Emine Songur, Kültür Tarihi Açısından İskit Türk Aynılığı,Selenge Yayınları,syf 23
[10] Murat Adji,Türklerin Saklı Tarihi,Kaynak Yayınları,syf 25
[11] Ali Güler,Kartalın Pençesinde,Halk Kitapevi,syf 131
[12] Ali Güler,Asyanın Efendileri,Halk Kitabevi,syf 28
[13] Mehmet Eröz,Türk Kültürü Araştırmaları,Kutluğ Yay,syf 168
[14] Haluk Nurbaki,Anadolu Mucizesi,Damla Yay,Syf 21
[15] Oğuz Ünal,Horasandan Anadolu’ya Türkiye Tarihi,Ötüken Neş,Syf 21
[16] Mehmet Dikici,Anadolu’da Türkler,Burak yay,Syf 62
[17] Ömer Lütfi Barkan,Kolonizatör Türk Dervişleri,Ötüken Neşriyat,syf 112
[18] Claude Cahen,Türklerin Anadoluya İlk Girişi,TTK,syf 4
[19] Yılmaz Öztuna,Kuruluş,Yakın Plan Yay,syf 19
[20] Osman Gümüşçü,Türkiyenin Beş Bin Yılı,Yeditepe Yay,Syf 152