Yazan: Abdulkadir Oğuzsoylu
“19 Mayıs 1919’da Milli Mücadelemizin teşkilatlı olarak ilk başladığı bölgemiz olan Karadeniz’de, serdengeçen şanlı ecdadımızı rahmetle anıyorum. Bu vesileyle 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramınızı kutluyorum.
19 Mayıs 1919′ da Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından Samsunda yakılan Milli Mücadele meşalesinin aydınlattığı yolda aynı iman ve azimle yürümeye devam ediyoruz.”
Yeryüzünün en güzel coğrafyalarından birine sahip olan Karadeniz; içinde yaşanan binlerce yıllık medeniyet tarihinde asıl manasını Türklerle bulmuştur. Çünkü sadece Müslüman Türkler değil, daha İslamiyet’in nazil olmasından asırlar önce pek çok Türk boyunun bu topraklara gelmesiyle bugünün temeli atılmıştır.Anadolu’da Türk kültürüyle en eski kaynaşma Karadeniz topraklarında olmuştur. Ne var ki birbirini etle tırnak gibi tamamlayan insan ve coğrafya paydaşlarının en uyumlu olduğu bu yeryüzü cennetinde her zaman birilerinin gözü olmuştur.
Çocukluğuma ait ilk hatıralar Rahmetli Dedem Recep Ağadan, kahramanlık hikayelerini dinlediğim zamanlara dayanır. Büyük dedemin Sarıkamış’ta şehit olması sebebiyle Sarıkamış ve Doğu Cephesine dair kahramanlık hikayelerini hiç eksik olmazdı evimizde, Kars’a dair tekerlemeler, Enver Paşa marşı, Fevzi Çakmak Paşanın emrindeki birliklerle yaya olarak Doğu Cephesine giderken Mesudiye Erik köyünde konaklamaları, askerlerle köylülerin konuşmaları, cephedeki yakınlarına selam göndermeleri, Topal Osman Ağa birliklerine köylülerin at, silah, gıda tedarik etmesi hikayelerini dinledikçe kendimi dedelerimiz gibi at üstünde savaşan bir Karadeniz delikanlısı olarak hayal ederdim. Rahmetli dedem Milli Mücadeleyi başlatmak için Samsuna gelen Mustafa Kemal Paşayı taşıyan Bandırma vapurunun Samsun’dan önce köyümüze yakın Çaltı Burnuna yanaşmaya çalıştığını, ancak şiddetli dalgalar sebebiyle demir atamayınca Samsun Tütün iskelesine döndüğünü anlatırdı. Yıllar sonra 1997’de Kültür Bakanlığının çocuklar için yayınladığı bir çizgi romanda da dedemin anlattıklarını okuyunca, Termenin Milli Mücadelede yerini hep tarihe not düşmek istedim.
Bir de rahmetli Köçeğin Hasan Dayıdan dinlediğim Sarı Yani hikayeleri vardı ki, o zaman içimi bir ürperti sarar, benim koşup oynadığım yazıda Rum çetelerinin at koşturmuş olduğunu duyunca inanamaz, Sarı Yani çetesi bir yerden çıkıp gelecek diye korkardım.
Termenin binlerce yıllık tarihinde bugüne kadar değişmeyen bir güzelliği de paylaşarak yakın tarihimizde bölgemizde cereyan eden olaylara geçelim. Terme ile ilgili yazılı en eski kayıtlardan biri olan Strabonun Coğrafya adlı eserinde Balkamlı yazılarında otlayan kuzuların yünlerini metheden Amasyalı Strabon o devirde sığırın da pek çok olduğu ve bugün Simenit olarak bildiğimiz gölün o devirde Sitifane olarak adlandırıldığını yazar.[1]
Şark Meselesi
Osmanlı’nın paylaşılması esasına dayanan 1.Cihan Harbi ve devamındaki Mondros ve tek taraflı Sevr anlaşmaları Şark Meselesinin bir tezahürüydü. Şark meselesinin üzerine oturtulduğu ayaklar bölücü etnik yapıların kullanılmasını esas alır. Ermeni Rum gibi gayrimüslim azınlıkların yanında Müslüman mikro etnisiteler de büyük devletler tarafından her zaman suiistimal edilmiştir.
Malazgirt Zaferinden günümüze kadar geçen şu kadar zamana rağmen asırlardan beri sürüp gelen menfi ameller ortaya bir Şark Meselesi çıkarmıştır.[2] 1018 yılından buyana Anadolu coğrafyasında var olan Müslüman Türkler, bu toprakların bedelini en küçük çakıl taşına kadar ödemiştir.
Atalarımızın bize emanet bıraktığı bu yarım adanın cazibesi hiçbir devirde azalmamış, bilakis artarak devam etmiştir.[3] Albert Sorel Şark Meselesi kitabının önsözüne şöyle başlıyor: Türkler Avrupa’ya bastığı andan itibaren bir Şark Meselesi meydana gelmiştir. Şark Meselesi Borjovaya göre Hristiyan kavimlerle Hristiyan olmayan kavimlerin çarpışması şeklinde telakki edilmiştir.[4] Şark Meselesinin üzerine oturtulduğu ayaklar bölücü etnik yapıların kullanılmasını esas alır.
1516 yılında yaşanan Çaldıran Savaşı sonrasında Osmanlı saflarında yer alan aşiretler otonom olarak varlıklarını sürdürürken, Osmanlı’nın dağılmasına yakın son dönemlerinde etnik kökene vurgu yapan bazı hareketler ortaya çıkmıştır.[5] Balkanlardaki Sırp, Bulgar, Karadağ gibi gayrimüslim tebaanın yanında Müslüman Arnavut ve Makedonlarla birlikte Anadolu’da ve Arap yarım adasında da yüzlerce yıldır birlikte yaşadığımız aşiretlerin kışkırtılması Şark Meselesin haçlı zihniyetince en bariz kullanıldığı bir dönem olmuştur. Şark Meselesinin Karadeniz’de cereyan ediş şekli ise Pontus adıyla sahneye düzmece bir tarih çıkarılması ve bu düzmece tarih üzerine gece kondu inşaa etme hülyaları olmuştur.
Pontus Masalı
Karadeniz bölgesinin yerli halkı milattan binlerce yıl önce Orta Asya’dan göç etmiş Turani kavimlerdir. Bölge muhtelif zamanlarda çeşitli devletler tarafından ticaret kolonisi olarak kullanılmak üzere kısa süreli işgal edilmiştir. Bu koloni devletlerinde mahalli halk Turani, idareciler ise işgalci devletin temayüllerine göre değişik ırklara mensup yabancılardır. Bu koloni devletlerinin en güçlü oldukları zamanlarda bile hükümranlıkları bulundukları şehir surlarının içi İle sınırlı kalmış, sur dışı ise Turani kavimlerin, Oğuz Türkmen ve Çepnilerin hakimiyeti altında olmuştur.[6]
Bölgemizde MÖ 281 yılında kurulmuş olan Pontus devletinin Yunanlılar ve Rumlarla herhangi bir ilgisi yoktur. Tarihin hiçbir çağında Doğu Karadeniz’e Yunan göçü olmamıştır ki burada bir devlet kursunlar. Tarih sahnesine MÖ 281 yılında çıktığı telaffuz edilen bu devletçik Pers genel valisinin oğlu Mitridat tarafından kurulmuştur. Makedonya kralı İskender’in ölümünden sonra çıkan post kavgasından istifade ederek Pontus devletini kuran Mitridat İranlıdır. Devletin ahalisi de Yunanlı değil Turani kavimler olan İskitler, Tibarenler, Makronlar, Haldiler ve Haliblerdir.[7]
1018 yılında Çağrı Beyin Karadeniz seferine kadar Doğu Karadeniz bölgesinin yerli Türkleri Hristiyan’dı, bölgeyi fethedenlerse Müslüman Türklerdi.1071’den sonra aynı milletin evlatları birleşmiş aynı maya ile bir ekmeğin hamuru gibi yoğrulmuştur.
Doğu Karadeniz bölgesindeki Hristiyan Türklerin çoğu zamanla Müslüman olmuş fakat bir kısmı da Hristiyan olarak kalmıştır.İşte bu Hristiyan Anadolulular Rum diye anılacak, başka bir soydan oldukları sanılarak bu yanlış düşünce ile yabancıların kucağına itilecek, Doğu Karadeniz bölgesini ele geçirmek hevesine kapılan Yunanlılar da bundan yararlanarak onları kendi soylarının bir kolu gibi göstermeye çalışacak ve Osmanlı devletinin zayıflamaya başladığı 19.yy ortalarında, tarihte hiç mevcut olmamış bir Rum Pontus devleti deyimini ortaya atacak, Doğu Karadeniz’i ele geçirmeye çalışacaklardır.[8]
Rusların Bolşevik ihtilali sonrası 1.Dünya Savaşından çekilmesiyle İngiltere Yakın Doğu politikasında ön plana çıkarak Rusya’nın da payını almak istiyordu.[9] 1.Dünya Savaşında Doğu ve Kafkas Cephesinin asker ihtiyacı Karadenizde Samsundan doğuya doğru olan yerleşim yerlerinden sağlanmıştı. Harp bittiğinde gidenlerin çoğu geri dönmediği için eli silah tutacak erkek Karadenizde yok denecek kadar az kalmıştı. Sadece Mesudiye’den 800’e yakın askerin Sarıkamış’a sevk edildiği ve savaş sonunda yaklaşık 30 gazinin geri döndüğünü biliyoruz.[10] 1.Dünya Savaşı sonrasında Doğu Cephesinde aldığımız mağlubiyete müteakip 1915 Şubatından itibaren Karadeniz sahilinde doğudan batıya doğru bir göç dalgası başladı. Trabzon vilayet merkezi Ordu kazasına taşındı, on binlerce muhacir iaşe açısından iskana elverişli Ünye, Terme ve Çarşamba’nın dağ köylerine sevk edildi. Mülteciler zorunlu olarak Terme Çarşamba yolunu kullandı. Bu bölgede ise humma salgını vardı. Salgına karşı aşılanan mülteciler daha ziyade dağ köylerine yerleştirilmeye çalışıldı. Aralık 1916 da Samsun havalisine gelen 85.000 mültecinin 8600 kadarı Termeye yerleştirildi.[11] Sahil kesiminde sıtma hastalığı şiddetle hüküm sürmüş, Bafra’dan Of’a kadar uzanan bölgede halkın %20-30’u sıtmaya müptela durumdaydı.[12] Sıtma ile mücadele için merkezi Samsunda olan bir enstitü ve Terme, Bafra, Çarşamba, Ünye, Fatsa, Ordu, Giresun, Trabzon ve Of’ta enstitüye bağlı laboratuvarlar kurulmuştu.
Bölge insanının bir diğer sıkıntısı ise hem halkın hem de askerlerin beslenmesiydi. Zahire bulmakta güçlük çeken Karadenizliler, ihtiyacın büyük kısmını Samsun, Sivas ve Diyarbakır’dan sağlıyordu. Ancak yeterli nakliye vasıtası yoktu. Denizlerdeki Rus tehdidi sebebiyle, deniz yolunun kullanılması güçlüğü taşımacılığı kara yoluna kaydırdı.[13]
1914 yılı itibariyle İngiliz ve Fransızlar Ege adalarına asker çıkarmaya ve Osmanlı sahillerini ablukaya almaya başladılar. İtilaf devletleri adalarda Rum çete teşekkülleri oluştururken eşzamanlı olarak Ege kıyılarını ablukaya almak üzere çalışmalar yürütmekteydi.[14]Rusya’nın öncülüğünde temin edilen Rum Ermeni ittihadının savaş dönemindeki en önemli faaliyet sahalarından biri Çarşamba ve Terme mıntıkasıydı. Söz konusu mıntıkada 15 kadar Rum ve Ermeni çetesi bulunmakta olup, bunlar Trabzon metropolitliğinden verilen talimatla hareket ediyordu. Termede Karin dağında saklanan Rum ve Ermeni çetelerinin askeri eğitimi Trabzon’dan gelen Rus ve Ermeni subaylarca veriliyordu. Rusların desteğindeki bu çeteler 2 Kasım 1916 da Termeyi yağmalayarak ilk büyük çaplı eylemlerine imza attılar. Eylem sabah saatlerinde 4 Rus torpidosunun Termeyi bombardıman etmesinin hemen ardından başladı. Yağmaya 200 yerli çetecinin yanında Ruslar tarafından karaya çıkarılan 100 çeteci katıldı. Bu baskında Termede 9 kişi hayatını kaybetti, 2 kişi yaralandı, 3.100.000 kuruşluk maddi zarar oluştu.[15] Baskından sonra Rus muhripleri Terme çayı ağzından eşkıyayı alarak Trabzon’a götürdü.[16]
Ekim 1917 de Rusya’da Bolşevik ihtilali çıkmasıyla Ruslar Karadeniz’den çekilmeye başladılar, Rusların boşalttığı yerleri Ermeniler işgal etmeye giriştiler.[17] 21 Nisan 1917 günü bazen Rus donanmasını bombardımanı, bazen Rus uçaklarının hava saldırıları devam ederken, 2 Rus muhribi Termeyi bombaladı, o sırada Termede bulunan eşkıyalar ve işbirlikçileri Rus gemilerine binerek kaçtı.[18]
1 Eylül 1921 de Yunan donanmasının Termeye bombalaması sonucu 3 kotara batmış, 2 Termeli vatandaşımız vefaat etmiştir, 7 Haziran 1922 de yine Yunan donanması Samsun’u ve doğusunda bulunan limanları bombalamıştır.[19]
Mondros mütarekesini takiben Türk ordusunun terhis edilmesine paralel olarak Doğu Karadeniz’deki Pontus çeteleri Türk köylerine karşı saldırıya geçtiler. İlk saldırılar Kasım 1918 de Bafra Nebyan Dağı bölgesinde başlamış, daha sonra Samsun, Çarşamba , Terme, Amasya, Ladik ve Kavak bölgelerine yayılmıştır.[20] İngilizlerin Rumların lehine tutumları çetelerin faaliyetlerini artırmıştır.1919 Mart başında Fatsa ve Terme sahillerine Rum çetelerinin çıkarıldığı İstanbul’a haber verilmiştir.[21] İngilizler Pontus çetelerini organize etmek için Samsun metropoliti Germanos başkanlığında bir komite kurar, bu komite Rusya ve Yunanistan’dan gelen on binlerce silahı Ermeni ve Rum çetelere dağıtır.[22]
Çetelerin taktiği küçük kuvvetlere ayrılarak çeşitli mahallerde faaliyet yürütmek şeklinde saptanmıştır. Çete teşkilatı; silahlı ve askeri kuvvet, ihtiyaçları karşılayan ahali, idare ve zabıta heyeti ile erzak temin eden nahiye kollarından oluşur.[23] Bölgeye Rum nüfusunu artırmak için Rusya’dan ve Yunanistan’dan çok sayıda Rum getirilmiş, mütareke döneminde Türklerin silahları toplanırken Rumların silahlanması artarak devam etmiştir. Bir taraftan da binlerce Rum çeteci, muhacir kıyafetinde memlekete giriyor ve Samsun’daki bazı yabancı temsilcilikler tarafından himaye görerek silahlandırılıyorlardı.[24] Bölgedeki İngiliz kontrol subayı Crawford Batum’daki Rumların gemilerle Türk sahillerine çıkarılmasına yardımcı oluyordu.1919 yazında Batum’dan Trabzon’a 8 bin Rum getirilmiştir. Bunların çoğu Rum çetesiydi.[25] 1919-20-21 yıllarında Pontus çetelerinin sayı olarak artması bölgedeki çatışmaları önlenemez hale getirmiştir. TBMM 16 Haziran 1921 de çıkarılan bir kararnameyle Karadeniz sahilinde eli silah tutan 15-50 yaş arasındaki Rumların dâhile sevk edilmesi kararı almıştır.[26]
Gerek Patrikhane ve gerekse Yunan temsilcileri tarafından yönetilen dernek ve kuruluşlar içerisinde pek önemli biri daha vardı ki; o da Pontus cemiyeti ve teşkilatıdır. Merzifon’daki Amerikan kolejinde 1904 yılında Pontus cemiyeti gizli olarak kurulmuştur.1908 de genişletilerek Batum’dan İnebolu’ya kadar Karadeniz sahasında birçok şubeler açılmış ve Trabzon metropolitliği çabalarıyla Pontus teşkilatı meyvelerini vermeye başlamıştır. Pontus teşkilatını kuranlar ve yayanlar doğrudan doğruya Fener Patrikhanesin yetiştirmeleridir ve Etniki Eterya ruhuna sahiptirler.[27]
Azınlıkların saldırılarına karşı Mondros mütarekesi sonrası Karadeniz’de sivil cemiyetler kurularak her an teyakkuzda olarak halk bilinçlendirilmiş ve Rum çetelere karşı birlikte hareket etmek için güç birliği sağlanmıştır. Millî cemiyetler Sivas kongresi sonrası tek çatı altında toplanmıştır. Samsunda milli cemiyetlerin ilki Mayıs 1919’da Terme’de kurulmuştur.[28]Samsun Müdafaayı Hukuk Cemiyeti ve Karadeniz Türkleri Müdafaayı Hukuk Cemiyeti yanında Terme de de Hacı Kuzu Fevzi Efendi başkanlığında Terme Müdafaayı Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. Hacı Kuzu Fevzi Efendinin teşebbüsüyle Terme muhitinde bulunan İslam çeteleri de milli mücadele lehine kazanılmış ve İslam çetelerinin yardımıyla bölgedeki Rum ve Ermeni faaliyetlerine karşı kısmen karşı durulabilmiştir.[29]
Milli Mücadelenin zaferle kazanılmasından sonra Mustafa Kemal Paşa ile yurt gezilerine katılanlardan biri olan Mustafa Selim İmece, Kastamonu seyahatine dair hazırladığı kitapta 19 Mayıs 1919’da Samsunda Milli Mücadeleyi başlatan Gazi Paşanın Samsunda ilk görüştüğü kişilerden birinin Termeli Hacı Kuzu Fevzi Efendi olduğunu anlattığı kitabında, Mustafa Kemal Paşa ile Hacı Kuzunun görüşmesini teferruatıyla anlatmaktadır. Daha Mustafa Kemal Havzaya varmadan Samsun mıntıkasının ilk Müdafayı Hukuk Cemiyeti Termede kurulur ve milli milis gücü oluşturulur. Hacı Kuzu Fevzi Efendi Mustafa Kemal Paşa ile görüşmesi bittikten sonra Termeye gelmeden önce Çarşambaya geçerek evvela Çarşamba Müdafayı Hukuk Cemiyetinin temellerini atar, ardından Termeye gelerek Terme Müdafayı Hukuk Cemiyetini resmen kurar ve milli çeteleri Pontus eşkıyalarına karşı birleştirmeye çalışarak bu durumu Havzada bulunan Mustafa Kemal Paşaya telgrafla bildirir.[30] Canik Dağlarında hüküm süren Keloğlan Çetesi ile Terme muhitinde başına buyruk gezen Töngellibelli Piç Ahmet, Keskinoğlu Mustan, Kişmiroğlu Seyid, Kör Temel, İnebeyli Reşidin Ahmet, Uzunlulu Hacı İmamın Halil çeteleri Hacı Kuzu Fevzi Efendinin dirayeti ve azmi ile eşkıyalığı bırakıp vatanın kurtuluşu için birlik olur, Karadeniz Umum Milis Alayı Kumandanı Topal Osman Ağanın mahiyetinde başta Samsun havalisi olmak üzere Karadeniz’de Pontusçu çetelere aman vermez. Bu İslam çetelerinin yola gelmesinde daha sonra Ordu Valisi olacak olan, Terme Kaymakamı Vonalı Rıfat beyin Hacı Kuzu Fevzi Efendi ile birlikte verdiği gayreti de unutmamalıyız.
Mustafa Kemal Havzaya geçtikten sonra Giresun’da bulunan Osman Ağaya görüşmek istediğine dair haber gönderir. Osman Ağa 1919 yılı Mayısın son haftası motorla yola çıkar ve önce Ünye’ye gelir. Ünye’de irtibatta olduğu Kuvayı Milliye milisleriyle görüştükten sonra atlı olarak Termeye hareket eder. Termede 1 gece kalır ve bu süre içinde yerel milis güçleriyle toplantı yapar. Termeden Samsuna geçerek birkaç gün Samsunda kalır. Samsunda Karadeniz Alayının talimlerini denetler, 29 Mayıs tarihinde Havzaya varır ve Mustafa Kemal Paşa ile Pontus meselesinin halli konusunda fikir birliğine varırlar.[31] TBMM açıldıktan sonra da şahsi korumasının sağlanmasını en iyi Osman Ağanın sağlayacağını düşünen Mustafa Kemal, Ekim 1920’de tekrar Osman Ağa ile yüz yüze görüşmek ister.15 Ekim 1920‘de Osman Ağa 15 kişilik müfrezesiyle birlikte motorla yola çıkar, Vona’da mola verip Ünye’de sahile çıkar. Motorla Termeye hareket eder. Termeye çıkan müfreze Yunan gemileri tarafından takip edilmektedir. Deniz sığ olduğu için Yunan torpidoları sahile yanaşamaz. Terme’de Osman Ağa ve maiyetini Hacı Kuzu Ağa karşılar. Osman Ağa ve yanındakiler o gece Terme’de kalır. Ertesi gün Termeden Samsuna geçip bir haftada Samsunda kalarak, oradan Ankara’ya geçer.[32]
TBMM’nin 9 Şubat 1921 tarihinde aldığı kararla cephe ve yerel direniş güçlerimize arkadan saldırıları önlemek için İstiklal mahkemeleri marifetiyle papazların sınır dışı edilme işlemleri başlatılmış, 5 Mart 1921 de de Karadeniz bölgesinde sıkıyönetim ilan edilmiştir. Sıkıyönetim ilanından bir gün sonra Karadeniz’e çok yakın bir yer olan Sivas İmranlı’da alt yapısı daha önceden hazırlanmış Koçgiri isyanı başlamıştır. İstanbul’daki kürt teali cemiyetinin bağımsızlık söylemlerinden etkilenen alevi Koçgiri aşireti isyan etmiştir.[33] Koçgiri isyanını bastırmak üzere Sakallı Nurettin Paşa komutasında Merkez Ordusu kurulmuş, düzenli birliklerin yanında Doğu Karadenizli sivillerden oluşan Topal Osman Ağanın 47. ve Tirebolulu Hüseyin Avni Alparslan’ın 42. gönüllü alayları ile isyan bastırılmıştır. Samsunda ise düzenli birliklerin başında bulunan Samsunlu Yarbay Şefik Avni bey kurmuş olduğu oymak teşkilatı yanında Çarşamba, Terme, Bafra, Ayancık milli müfrezeleri ve İsa bey müfrezesi ile Rum ve Ermeni çetecilere karşı mücadele etmekteydi.[34]
Yunanlıların Karadeniz’e çıkarma yapmaları halinde onlara katılmalarından kuşku duyulan kıyı Rumları iç bölgelere gönderilerek, 1915 de cephe güvenliği için alınan tehcir kararı,1921’de TBMM tarafından tekrar uygulanmıştır.[35] Yaklaşık 4 sene süren Pontus isyanı 6 Şubat 1923’de bastırılmıştır. 25000 kişilik silahlı çetecilerden oluşan Pontus Rum çeteleri, Teşkilatı Mahsusadan intikal eden kadrolarla Karakol cemiyetinin teçhizatlandırması ve Mustafa Kemal Paşanın teşkilatlandırması, Hacı Kuzu Fevzi Efendi, Kahya Yahya, İpsiz Recep, Sakallı Nurettin Paşa, Yarbay Şefik Avni bey, Topal Osman Ağa, Binbaşı Hüseyin Avni Alpaslan, Tomoğlu İsmail, Mustafa Kaptan, Töngellibelli Piçahmet, Keloğlan, Canbolatoğlu gibi kahramanlar ve adsız yiğitlerin kan ve alın teriyle yaklaşık 11.200 Rum çeteci ölü olarak ele geçirilmiş, kalanı da sığınma ya da af ile bertaraf edilmiştir.[36]
Başta AB kurumları, Fener Patrikhanesi, kiliseler, ABD ve Avrupa ülkeleri ile Yunanistan’ın diplomatik kadroları ve Türkiye dışında kurulmuş yaklaşık 350 Pontus Derneği olmak üzere yabancı güçlerin bölücü ve yıkıcı faaliyetleri bütün hızıyla ve aleniyetle devam etmektedir.[37] Bu harici güçlerin yerli işbirlikçileri de yazılı ve görüntülü basın yayın araçlarıyla Karadeniz Türklüğünün yok sayılması için çaba göstermektedir.
19 Mayıs 1919’da Samsun’da kahraman bir Türk evladı olan Mustafa Kemal Paşanın tutuşturduğu ateş 27 Aralık 1919’da Ankara kalesinden bütün Anadolu’ya yayılmıştır.[38] Türk İstiklal Harbinin Samsunda fiilen başlangıcın olan 19 Mayıs 1919 tarihi bizler için ne kadar gurur duyulacak bir tarihse, Yunanistan için o denli kara gün olarak anılmaktadır. Yunanistan parlamentosu 24 Şubat 1994 te 19 Mayıs tarihini sözde Pontus soykırımını anma günü olarak kabul etmesi ile başlayan Türkiye’ye yönelik suçlayıcı kampanyalar ve maksatlı ziyaretler artarak devam etmektedir.[39]
Aradan bir asır geçmesine rağmen haçlıların vatanımız üzerindeki emelleri son bulmamış, paralı piyonlarıyla yaraları kaşıyarak, bir yanda Ermeni devleti, bir yanda Kürt devleti, bir yanda Pontus devleti kurma hayalleri devam etmiştir. Önceleri basit bir folklorik öğe olan “Pontus” terimine 1974 Kıbrıs Barış harekatından sonra Türkiye aleyhine hasmane duyguları körüklemek gayesiyle ideolojik bir mana yüklenmiştir.[40]Ne hazindir ki ülkemizde de, sanatçı, işadamı, bilim insanı ya da din adamı kisvesinde yerli işbirlikçiler Yunan iddialarına destek olmaktadır.
Yunanistan’ın tarihte de işbirliği yaptığı Ermenilerden öğrendiği yöntemler neticesinde, son zamanlarda bölgemizde yapay bir Lazca furyası gözlenmektedir. İlk bakışta şirin sevecen ya da gülünç bir kisve ile milletimizin ilgisini çekmeye çalışan bu girişimler Yunan istihbaratının bilinçli bir uygulamasının sonucudur. Son yıllarda Doğu Karadeniz’de fakir aile çocuklarını ücretsiz üniversite ve iş vaadi ile Yunanistan’a götürülmesiyle gerçekleştirilen devşirme faaliyetleri sonuç vermeye başlamış, genç yaşta psikolojik harp teknikleriyle beyni yıkanan gençler ne yazık ki birer ajan olarak geri dönmekte, ve başımıza yeniden Pontus gailesi açılmaya çalışılmaktadır. Son zamanlarda bölücü terör örgütünün Karadeniz’e sızma girişimlerinde de devşirilmiş ve kendilerine devrimci Karadeniz diyen yerli Nikoların yardım ve yataklık ettiği bir gerçektir.
Unutmayalım Karadeniz Türkiye’nin sigortasıdır. Karadeniz insanının mayasında Türklük gurur ve şuuru, İslam ahlak ve fazileti vardır.15 yaşında Türk askerine yardım ettiği için şehit edilen Eren Bülbül’ün inandığı değerler gençlerimizin kalbinden sökülüp atılırsa maazallah son kale Karadeniz de düşer .O halde binlerce yıldır milletimizin ve bin yıldır da ruhumuzu mayalayan dinimizin yaşadığı ve uğrunda asırlardır kan verdiğimiz bu cennet Karadeniz’in kıymetini bilelim. Bugüne kadar Karadenizlilerin birlikteliğiyle var olan memleketimizin bağrına rahmetli Galip Erdem’in ifadesiyle ayrık otlarının girmesine, kök salmasına asla müsaade etmeyelim.
[1]Şemsettin Günaltay, Romalılar Zamanında Kapadokya, Pontus Cilt 4,TTK,Syf 446
[2] Seyid Ahmet Arvasi, Türkiye’de Şark Meselesi ve Alınan Tedbirler, Bilge Oğuz, syf 21
[3] Günerkan Aydoğmuş, Şark Çıbanı, Ocak Yay, syf 9
[4] Raif Karadağ, Şark Meselesi, syf 10
[5] Sadi Bilgiç,Dünden Bugüne Kürt Sorunu ve PKK, Bilgisan Yay, syf 5
[6] Hüseyin Mümtaz, Karadeniz Kitabı, syf 31
[7] Necdet Sevinç, Pontusla Hesaplaşma, syf 57
[8] Mahmut Goloğlu, Anadolu Milli Devleti Pontus, Goloğlu Yay, syf 230
[9] Rahmi Doğanay, Milli Mücadelede Karadeniz, ATAM, syf 85
[10] Kaynak Kişi Mithat Baş, Mesudiyeli Tarih Araştırmacısı
[11] Nedim İpek,19 Mayıs Ve Milli Mücadele Sempozyumu Samsun, OMÜ 1994,syf 63
[12] Sabahattin Özel, Milli Mücadelede Trabzon, TTK Yay, syf 22
[13] Süleyman Beyoğlu, Trabzon Tarihi Sempozyumu Bildirileri,1998 syf 488
[14] Önder Duman, Emperyal Bir Araç Olarak Rum Pontus Sorunu, Berikan Yay, syf 49
[15] age, syf 116
[16]Adnan Durmuş,1.Dünya Savaşında Doğu Karadeniz Savaşları, Ra Kitapevi, syf 282
[17] Trabzon ve Çevresi Uluslararası Tarih, Dil, Edebiyat Kongresi 2001, syf 553
[18] Adnan Durmuş,1.Dünya Savaşında Doğu Karadeniz Savaşları,Ra Kitapevi, syf 297
[19] Rahmi Doğançay, Milli Mücadelede Karadeniz, ATAM,s yf 87
[20] Pontus Meselesi ve Yunanistan’ın Politikası, ATAM, syf 23
[21] Hadiye Yılmaz, Dünden Bugüne Pontus Macerası, Dergah,syf 118
[22] İbrahim Tellioğlu, Tarih Boyunca Karadeniz, Serander Yay, syf 361
[23] Hadiye Yılmaz, Pontus Meselesi, ATAM, syf 124
[24] Süleyman Kocabaş, Tarihten Günümüze Türkiye’yi Parçalama ve Paylaşma Planları, Vatan Yay, syf 340
[25] Necdet Sevinç, İstiklal Harbinde Etnik İhanet, Bilge Oğuz, syf 112
[26] Mithat Baş, İlkçağdan Günümüze Ordu Tarihi, Gece Kitaplığı, syf 437
[27] Süreyya Şahin, Fener Patrikhanesi ve Türkiye, Ötüken, syf 235
[28] Mustafa Selim İmece, Atatürkün Şapka Devriminde Kastamonu ve İnebolu Seyahatleri, TTK, syf 25
[29] Nuri Yazıcı, Milli Mücadelede Canik Sancağında Pontusçu Faaliyetler, Çizgi, syf 130
[30] Mustafa Selim İmece, Atatürk’ün Şapka Devriminde Kastamonu ve İnebolu Seyahatleri, TTK, syf 24
[31] Erden Menteşoğlu, Milis Yarbay Topal Osman Ağa,
[32] Süleyman Beyoğlu, Giresunlu Osman Ağa, Bengi Yay, syf 177
[33] Aydın Öngören, Osmanlının Son Döneminde Pontus Rumları, Ötüken, syf 296
[34] Hadiye Yılmaz, Dünden Bugüne Pontus Macerası, Dergah, syf 144
[35] Mahmut Goloğlu, Anadolu Milli Devleti Pontus, Goloğlu Yay, syf 254
[36] İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, TTK, syf 413
[37]Miraç Demirbaş, Yeri Göğü Türk Karadeniz, Burtay, syf 45
[38] Türkmen Töreli, İstiklal Harbinde İç İsyanlar, Kripto ,syf 296
[39] Ahmet Güzel, Yunanistanın Pontus Hedefi, IQ Yay,syf 221
[40] Ömer Kul, Şu Pontus Dedikleri, Togan Yay, syf 14